Oğlum bugün gururlandırdı bizi. Annem ağlamaktan konuşamıyor.
Ara karne vereceklermiş diye toplantıya çağırdılar okuldan.
Ben, asıl karnede gitmek istediğim için, bugünküne anneannesi gitti.
Öğretmen, konuşmaya, okumayı söken 4 çocuğumuzun isimleri diyerek başlamış ve tüm velilerden alkış istemiş. Velileri tanımak istediğinde de; annem sadece parmak kaldırıp,
‘anneannesiyim ‘ diyebilmiş. Çünkü ağlamaktan konuşamamış.
Ben de gözlerim dolu anneme çok güldüm.
Fena mı işte, dedim, her gözyaşımız böyle sevinçten, gururdan olsa...
Gerçi ben de anneme çekmişim, düğüne-cenazeye ağlayacak adam lazımsa bizi çağırsınlar.
Hele anne olduktan sonra daha bir sulu gözlü oluyor insan.
Ben ilkokuldayken hatırlıyorum; Ablamla 23 Nisan’larda şiir okurduk, annem izlerken ağlardı.
Hoş şeyler tabi bunlar. Gururlanmanın sevinç gözyaşı...
Umarım, her gözyaşımızın sebebi sevinç olur bundan böyle, bizim ve herkesin....
19 Kasım 2008 Çarşamba
13 Kasım 2008 Perşembe
Ve oğlum Mert, okumayı söktü
Evet bu mesele 2,5 ayda oluyormuş demek.
Yarın kırmızı kurdela takılacakmış. Çalışkanların yakasına kırmızı kurdela geleneği hala devam ediyormuş. Mert, sınıfta ilk dördün içinde. Bir anne için ne gurur verici bir olay!
Okullar açıldığından beri başarısından dolayı, 2 kareli, 3 çizgili defter ve 2 kalem kazandı.
Balon ve şekerlemeleri saymıyorum. Öğretmenin verdiği bu hediyeler, tabi ki hırsını pekiştiriyor.
İki yaşından beri ona aldığım resimli kitaplar, yatarken ona okuduğum masal kitapları, dahası benim
Mert’e gösterebildiğim, örnek olduğum kitap okuma alışkanlığım meyvelerini vermeye başladı sanırım.
Çünkü harfleri okuyabilme hevesiyle Mert de, yatarken kitap okumak istiyor artık.
Onun, o kelimeleri çözebilmek için çıkardığı tuhaf sesler, gırtlak ses çalışmaları beni bile kasıyor doğrusu.
Mert de ter içinde kalıyor tabi.
Ama hiç dikkatini bu noktaya çekmediğim gibi, teşvik edici sözler söylüyorum ona.
Yine geçen akşam o vakur haliyle yaptı ukalalığını: ‘Anne, bana artık daha kalın kitaplar almalısın’.
İki-üç heceli beş sayfalık Ela ile Ata serisi az geldi küçük beye. Tabi alırım dedim.
Nitekim o akşam daha kalın ilkokul hikaye kitaplarıyla geldim eve. Oğlum, yeter ki okusun, sevsin kitapları.
Kendimi hatırladım bir an. Okumayı öğrendiğim sene, gelen ilk bayram tatilinde trenle köyümüze gidiyorduk.
Ve ben kompartımanın camından ( o zamanlar oda oda idi trenler) yol kenarındaki dükkan tabelalarını okumaya çalışıyordum. Tren yavaş giden bir vasıta olduğu için, becerebiliyordum bu işi. Tabi arkamda bana ‘bravo’ sesleriyle alkış tutan anne ve babamın, ablalarımın eşliğinde.
Takdirin önemini o zamanlardan anlamış olmalıyım ki, oğluma kitap almakla kalmadım;
mutfağa geçip, bir tepsi Browni kurabiye yaptım.
Bugün sınıfına dağıtacağız.
Mert’in okumayı sökme başarısından dolayı, annesinin sevinci olarak.
Benim için hediye verme bahanem hep vardır zaten, çok severim.
Mert’e bu alışkanlığı da kazandırdığımı düşünüyorum. Hediye vermek, hatta özenerek paketlemek veya güzel bir sunumla vermek; oğlum da çok sever.
İlk gururlandığım okul başarısıydı bu oğlumun.
Umarım hep güzel hisler tattırır bana.
O, benim hayatımın odak noktası, biricik oğlum, hayatım Mert...
Yarın kırmızı kurdela takılacakmış. Çalışkanların yakasına kırmızı kurdela geleneği hala devam ediyormuş. Mert, sınıfta ilk dördün içinde. Bir anne için ne gurur verici bir olay!
Okullar açıldığından beri başarısından dolayı, 2 kareli, 3 çizgili defter ve 2 kalem kazandı.
Balon ve şekerlemeleri saymıyorum. Öğretmenin verdiği bu hediyeler, tabi ki hırsını pekiştiriyor.
İki yaşından beri ona aldığım resimli kitaplar, yatarken ona okuduğum masal kitapları, dahası benim
Mert’e gösterebildiğim, örnek olduğum kitap okuma alışkanlığım meyvelerini vermeye başladı sanırım.
Çünkü harfleri okuyabilme hevesiyle Mert de, yatarken kitap okumak istiyor artık.
Onun, o kelimeleri çözebilmek için çıkardığı tuhaf sesler, gırtlak ses çalışmaları beni bile kasıyor doğrusu.
Mert de ter içinde kalıyor tabi.
Ama hiç dikkatini bu noktaya çekmediğim gibi, teşvik edici sözler söylüyorum ona.
Yine geçen akşam o vakur haliyle yaptı ukalalığını: ‘Anne, bana artık daha kalın kitaplar almalısın’.
İki-üç heceli beş sayfalık Ela ile Ata serisi az geldi küçük beye. Tabi alırım dedim.
Nitekim o akşam daha kalın ilkokul hikaye kitaplarıyla geldim eve. Oğlum, yeter ki okusun, sevsin kitapları.
Kendimi hatırladım bir an. Okumayı öğrendiğim sene, gelen ilk bayram tatilinde trenle köyümüze gidiyorduk.
Ve ben kompartımanın camından ( o zamanlar oda oda idi trenler) yol kenarındaki dükkan tabelalarını okumaya çalışıyordum. Tren yavaş giden bir vasıta olduğu için, becerebiliyordum bu işi. Tabi arkamda bana ‘bravo’ sesleriyle alkış tutan anne ve babamın, ablalarımın eşliğinde.
Takdirin önemini o zamanlardan anlamış olmalıyım ki, oğluma kitap almakla kalmadım;
mutfağa geçip, bir tepsi Browni kurabiye yaptım.
Bugün sınıfına dağıtacağız.
Mert’in okumayı sökme başarısından dolayı, annesinin sevinci olarak.
Benim için hediye verme bahanem hep vardır zaten, çok severim.
Mert’e bu alışkanlığı da kazandırdığımı düşünüyorum. Hediye vermek, hatta özenerek paketlemek veya güzel bir sunumla vermek; oğlum da çok sever.
İlk gururlandığım okul başarısıydı bu oğlumun.
Umarım hep güzel hisler tattırır bana.
O, benim hayatımın odak noktası, biricik oğlum, hayatım Mert...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)