14 Mayıs 2009 Perşembe

BALIK YERSEN PATLARSIN

İstanbul demek, deniz demek. Denize sıfır bir yer bulup oturmak demek.
Her ne kadar yalıların ve lüks restaurantların kapladığı denize sıfır bir yer bulmak zor olsa da ,
halkım için ayrılmış, çocuk parkı ve bankların olduğu birkaç yer var.
Ben de hafta sonu yosun kokusunu içime çekmek için denize nazır , artık 7 yaşına gelmiş oğlumun da parkında oynayabileceği bir yer buldum.
Bagaja attığım sandalyelerimizle, bahara hazırlık dönemini başlattım.
Hatta bir de olta almayı hesaplarım arasına koydum.
Fakat 2 gün önceki haberle, deniz kenarında oturmak ne kadar keyif verici düşünmeye başladım. Çünkü Çubuklu sahilinde, deniz dibinde mermiler, el bombaları bulunmuştu.
Ancak bu sabah Vaniköy’de de bir oltaya takılan el bombası , beni bu yazıyı yazmaya sevketti.
Çünkü çocuk parkı ve bankları olan, oltamı sallamayı düşündüğüm yeşillik alan Vaniköy idi.
Geç mi kalmıştık balık tutma keyfini sürmeye. Hadi bizim önceki yıllarda fırsatımız olmuştu ama yapamamıştık diyelim; ya çocuklarımız ?
Şimdi oltalara takılan el bombolarına ne cevap vereceğiz?
--Anne, balık tutmayacak mıydık? derse...

Yirmi yıl önce yüzdüğüm boğaz sularına artık ben değil, oltam bile giremezken...

Dünya, bu kadar mı kötü oldu?
Türkiye, bu kadar mı yaşanmayacak bir yer?
İstanbul, bu kadar mı yabancı bize?
Mahallem, bu kadar mı güvenliksiz ?
Ben, bu kadar mı paranoyak?
Çocuğum, bu kadar mı korkak olacak?

.

Hiç yorum yok: