İki gündür eğitimdeyim; sunum yaparken dikkat etmen gerekenler, beden dili…
Çok sevdiğim, kendimi hep geliştirmek istediğim bir alan, kişisel gelişimini direkte tutmak,
Entellektüel bir bakışın hep içinde olmak, pozitif düşünceli insanların samimiyetini hissetmek, hayatı sevmek; kaderin sana oynamış olduğu oyunları içinde…
Kapalı iş yerimde öyle bunaldım ki geçen akşam; açık havaya attım kendimi. Ne istediğimi biliyordum; hemen koştum deniz kenarına…
Gözlerimi daldırdım suya. Üzerinde taş sektirir gibi, yüzeyinde gezdirdim.
Uzaklaşan vapura baktım, el sallayan var mı diye. Belki de karşılık verecektim boşa gitmesin selamı diye. Ya da ‘Merhaba’ el sallayan insanın sevecenliğine…
Derin ve uzun nefes aldım, yosun kokusunu duyana kadar.
Huzuru bu kokuda hissedene kadar…
Küçük bir genç grup geldi yan masama. ‘Bu yosun kokusunda mı oturucaz’ dedi biri yüzünü buruşturarak. Ya, tercihleri farklıydı benden ya da benim gibi hiç uzak kalmamıştı denizden…
Yıllarca süs havuzlarının bir karış suyunda aradım ben huzuru. Ama bu koku yoktu onların içinde; yosun kokusu.
Derdini anlatsan, gidecek yer bulamaz havuz suyu, içinde şişersin.
Denize anlatsan, akar gider okyanusa. Yosunlar toplar, sen anlattıkça.
Onlar şişer, şiştikçe kokusu gelir sana.
Yosun kokusunu duydukça için boşalır sanki, toplayan var diye bilirsin, açılırsın.
Yosun kokusunda huzuru hissedersin, hayatı seversin, yeni güne mutlu geçersin.
Ay çıktığında varsa gözyaşı kirpiğinin ucunda, sabah güneşinin günahı ne; bu hüznü görmekte.
Merhaba, parlayan güneş,
Merhaba, baharın gelişini bildiren en sevdiğim çiçek papatya,
Merhaba, şarkınla eşlik eden minik serçe,
Merhaba, güneşte nereni ısıtacağını bilmeden yuvarlanan kedicik,
Merhaba hayata ve herkese….
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder