13 Eylül 2008 Cumartesi

(Pollyanna şiirimden sonra, hatırlatmak gerek Pollyanna kimdi?)

POLLYANNA :

Eleanor Hodgman Porter’ın 1913 tarihli romanı Pollyanna, çocuk edebiyatının en kült eserlerinden biridir. Çocuk edebiyatı deyip de küçümsemeyelim, bu tip klasiklerin bir kısmı yetişkinlik döneminde de rahat rahat okunur, hatta değerleri daha iyi anlaşılır. Pollyanna da biraz öyle işte.
Eleanor H. Porter, 1907 yılında Miss Billy isimli bir kızın başından geçenleri anlattığı üç kitap yazmış ve bunların kazandığı başarıdan sonra Pollyanna fikrini geliştirmiştir.


Roman, Pollyanna Whittier isimli küçük bir kızın etrafında döner. Annesini çoktan kaybetmiş olan kıza, hayattayken babası tarafından öğretilen bir oyun vardır: Mutluluk oyunu. Her türlü talihsizlik, kötülük ve sıkıntıdan mutlaka iyi bir sonuç çıkarabilmek üzerine kurulu bir oyundur bu. Babası sanki başına gelecekleri bilmiş gibi kızını kendince hayatın zorluklarına bu şekilde hazırlamıştır. Babasının ölümü üzerine son derece zengin bir kadın olan teyzesi Polly’nin yanına yerleştirilir Pollyanna. Annesi, iki kız kardeşi olan Polly ve Anna’nın isimlerini birleştirerek koymuştur onun adını bu arada.
Polly teyzesi, renksiz ve durgun küçük bir kent olan Beldingsville’de yaşamanın getirdiği bir huysuzluk ve mutsuzluk içindeyken, Pollyanna’nın gelişi sadece onun değil çevresindeki herkesin hayatına heyecan ve neşe katar. Yaşama sıkı sıkı bağlı olan bu küçük kız, insanları kış uykularından uyandırır, onları zorla mutlu eder. Zamanla kent sakinleri buna alışır ve Pollyanna’nın neşesi onlara da bulaşır. Ona “tatlı limon” der herkes.
Kurdeleli saçları, gülen yüzü, pileli etekleriyle her fırsatta insanların karşısında bitiveren Pollyanna, hasta, sakat, sevdiklerini kaybetmiş olanlara kendi yaşama sevgisinden bir parça aktarır. Onları konuşmaya ikna ettiğinde, hayatın olumlu taraflarını görmelerini de baştan garantiler. Böyle bir becerisi vardır kızın.
Kendisi için de aynı şekilde davranmayı becerir, yani ikiyüzlü değildir. Doğum günü hediyesi olarak oyuncak bebek beklerken koltuk değnekleri aldığı zaman iyi ki onlara ihtiyacı olmadığı için sevinir. Kaza geçirip sakat kaldığında ise arayıp tarayıp memnun kalacak küçük detaylara ulaşmasını bilir.
Kitabın başarısı, “Pollyanna” kelimesinin psikoloji biliminde aydınlatıcı düzeyde iyimser olanları tanımlamak için kullanılmasına ön ayak olmuştur. Gerçi zaman zaman kitabın amacına aslında ters düşerek gereğinden fazla saf, aptallık edecek düzeyde olumlu düşünme meraklısı insanlar için de kullanılır olmuştur bu terim. Oysa gerçekte, ifade edilmek istenen, bağışlayıcılığın gücü ve elindekiyle mutlu olabilme yetisine sahip olabilmektir.
Pollyanna duygusal bir karakterdir, orası kesin. Yine de insanlara ya da kendisine olayların iyi taraflarını göstermeye çalışırken mantığını ön plana geçirir. Küçüktür, kırılgandır ama aynı zamanda çok güçlüdür. Çünkü böylesine kötülüklerin yaşandığı bir dünyada üzücü olaylardan olumlu yanlar çıkarabilmek başlı başına bir güç ister. İşte insanların onun oyununa katılabilmelerinin nedeni de ondaki bu gücü hissetmeleri ve bir süre sonra ona kendilerini bırakabileceklerini anlamalarıdır. Pollyanna’nın çok iyi bir psikolog olma potansiyeli olduğuna kimse itiraz etmez herhalde.
Pollyanna’nın genç kız olduğu dönemi de takip etmemizi sağlayan devam kitabında, Beldingsville’den Boston’a giden kahramanımız orada pek çok arkadaş edinir. İlk kitapta geçirdiği araba kazasının izlerinden tamamen kurtulan Pollyanna, rahatsızlığı sırasında ona bakan hemşiresi Della Wetherby ile de Boston’da bir araya gelir. O ve kız kardeşinin kederli yaşamlarını biraz olsun aydınlatma işi de tabii ki Pollyanna’ya düşer.

Hiç yorum yok: